Elinizdeki kitap, yüce Allah’ın güzel isimlerini ve yüce sıfatlarını ele alan bir çalışmadır. Asli gayesi, Allah’ı (cc), kendisini/kendi zatını tanıttığı gibi tanıtmak ve O’nun razı olacağı şekilde kendisine kulluk edilmesine vesile olmaktır. Zira İslam’ın merkezinde yüce Allah’a iman ve yalnızca O’na kulluk vardır.
Elinizdeki çalışma; Yüce Allah’ın bir imtihan esnasında bahşettiği sayısız nimetten yalnızca biridir. O’na (cc) hamdeder, O’nu tüm noksanlıklardan tenzih eder ve O’na teşekkür ederim. Şayet O’nun yardımı ve müminleri yardımcı kılması olmasa; imkân yönünden kurak bir çölü andıran diriler kabrinde, böyle bir çalışmaya başlamak ve ilerlemek tatlı bir hülya olarak “yapılacaklar listesi”nde yerini alırdı
Kavram, meseleleri kavramamıza ve doğru tasavvur etmemize yarayan özel nitelikli kelimedir. Bir konuya dair birden fazla bilgi toplanmış ve bir kelimeye yüklenmişse, o kelime artık bir kavram hâlini almıştır. Kişi o kavramı duyduğu ânda zihninde soyut anlamlar belirir; o kavram sayesinde benzer bilgileri birbirinden ayırt eder.
26 Zilhicce 1429/24 Aralık 2008 tarihinde elime bir risale geçti. Bazı insanların belirli bir fikre karşı kaleme aldığı ve özellikle muayyen tekfir, tekfirin engelleri, kimin tekfire müstehak olduğu; tağuti düzenlerde askerlik, okul ve memurluk gibi günümüzde çok tartışılan meseleler hususunda, muasır âlimlerin görüşlerinin beyan edildiği bir risaleydi.
En’âm Suresi başından sonuna kadar, İslam akidesinin temellerini işleyen bir akide müfredatıdır. Sure, İslam’ın inanç esaslarını iki yönüyle ele almasıyla dikkat çekicidir. Isledigi tüm meselelerde Kelime-i Tevhid’in nefy ve ispat metodunu kullanmıstır. Önce yanlısı ele alıp onu reddetmis (La), sonra tevhid inancını ortaya koyarak insa etmistir (illallah).
Kur’ân Yüce Allah’ın ilmi ve kelamıdır. Yüce Allah, Kitab’ı vasıtasıyla kullarına ders vermekte, onlarla konuşmaktadır. Kur’ân’ın başına oturan mümin; Rabbinin rahlesi önünde diz kırmakta, onun ziyafet sofrasına oturmaktadır. İlim talebeliğinin ve sohbetin bir adabı vardır.
Çalışmanın gayesi; tevhid yoluna yeni giren kardeşlerle tecrübe paylaşımı yapmak, kulluk yürüyüşünde onlara yardımcı olmaktır. Kitabın gayesi anlaşıldıktan sonra rahatlıkla şunu söyleyebilirim: Kitabı -manevi- bir virgülle sonlandırdım. Kulluk yürüyüşünde tecrübem arttıkça ve sizlerden gelecek yeni bilgilerle çalışmayı genişleteceğim.
Seksen darbesi sonrasında, ülke harabeye dönmüş, siyasi ve dini çalışmalar ağır darbeler yemişti. Cumhuriyetten bu yana askeri darbeler ve zulüm kanunlarıyla baskı altına alınan halk, bu darbeyle can çekişir olmuştu. Siyasi, dini çalışma yapmak ateşten gömlek giymek, dünyayı üç talakla boşayıp, ölümle evlenmek demekti. İşkence merkezlerinde, insanlık dışı muameleye tabi tutuluyordu insanlar. Cumhuriyetin ilk hedefi dindi. İslam’a ve Osmanlı bakiyesi sayılan her şeye medeniyet adı altında savaş açılmıştı. Koca altmış yıl… Bir neslin tükenip, yeni nesillerin yetiştiği altmış yıl. Dinden uzak kalmış bir halk... Dinini öğrenmek veya öğretmek isteyenlere daha altmış asır unutulmayacak işkence, sürgün, hapis, açlık ve idam
“Burada bulunan herkese şunları söylemek istiyorum. Aziz ve Celil olan Allah’ın bana verdiği ömür boyunca benim için en değerli, en önemli ve öncelikli mesele İslam olacaktır. İslam’ın özü olan tevhid akidesi olacaktır. Hayatımı bu amaca adadım. Rabbimden dileğim şudur ki, ölümüm de bu yüce gayenin peşinde koşmakla olsun. Başkalarının bu yolda olup olmaması benim için hiçte önemli değildir. Müslümanmış gibi davranıp İslam’ı tahrif edenler, İslam’ı küfür ideolojileriyle barıştırıp karıştırmak isteyenler, yüzyıllardır bize kokuşmuş fikirler ve bombalarla saldıran küfür ittifakı ile onların yerli işbirlikçileri toplanıp engellemeye çalışsalar da, beni yardımsız ve yoldaşsız bıraksalar da bu yolda azimle yürümeye devam edeceğim!” İbrahimî Genç
Ey Harameyn’de İbadet Eden Eğer Bizim savaş meydanlarındaki halimizi görseydin; İbadetle oynadığının muhakkak farkına varırdın. Yanağından döktüğün her gözyaşı tanesi yerine bizler göğsümüze kanlarımızı akıtıyoruz. Sizler ibadetlerinizle oynuyorsunuz. Ey abidler! Sizler ibadetlerinizi Allah’a sunarken, mücahidler kanlarını ve canlarını Allah’a sunarlar.
Prototipleri Firavun olan günümüz tağutları da aynı metotlarla insanları kendilerine kullaştırıyorlar... Onlar da yeryüzünde büyüklük taslıyor, insanları hafife alıp, sömürüyorlar. Firavunun insanları parçalara ayırıp zayıflaştırdığı gibi insanları işçi, memur, zengin, öğrenci ve yoksul diye gruplara ayırıyor; Türk, Kürt, Laz veya Çerkez diye birbirlerine kırdırıyorlar. Tek amaç onların ve avanelerinin büyüklenip, rahat içinde yaşaması... Daha çocuk yaştan insanlara kendi uydurdukları dinlerinin esaslarını öğretiyor, ilahlarını sevdiriyor, güçlerini ispat ediyorlar. Sevgi, tazim, övme suretiyle her yere diktikleri putuna ve resmine boyun eğdiriyorlar. Zira günümüz tağutlarının modern mabedleri okullardır.
Allah Resûlü'nden sonra, fitneler baş gösterdi. Zenginleşen toplumda yozlaşmalar başladı. Emeviler eliyle hilafet saltanata döndü. Zulüm, rüşvet, ahlaksızlık, kâfirlere benzeme aldı başını yürüdü. Abbasiler döneminde itikat bozuldu, sapkın anlayışlar devlet eliyle meşrulaştırıldı. Toplum, Kur'ân ve sünnette okuduğu hayat ile yaşanan hayat arasında ikileme düştü.